Bu site Mozilla Firefox İnternet tarayıcısına, 1280x1024 çözünürlük seviyesine uygun dizayn edilmiştir.
   
  Nurettin Torun
  Benden söylemesi 1-2-3-4-5-6-7
 

 

Benden söylemesi...



O koltuğa oturan...
Fırsattan istifa’de edendir.

O koltuğa oturan...
Bu komplonun ürünü olacaktır.

O koltuğa oturan...
İstediği kadar “istemedim” desin, “istemem yan cebime koy” diyendir.

O koltuğa oturan...
Ne kadar hisli ağıt yakarsa yaksın, timsah gözyaşları dökmüş olacaktır.

O koltuğa oturan...
Ömrünün sonuna kadar, aynanın karşısına geçip, kendine bile soracağı, “yoksa, tezgâhın tezgâhtarı mıyım acaba” merakının muammasıdır.

O koltuğa oturan...
Bileğinin hakkıyla değil.
El kasediyle gerdeğe girendir.

O koltuğa oturan...
Liderini ardı arkası kesilmeyen yalanlarla, iftiralarla, sahte belgelerle oradan göndermek isteyenlerin zaferidir.

O koltuğa oturan...
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir hesabı, “durmak yok yola devam” diyendir.

O koltuğa oturan...
“İstifa istifa” diye linç çığlıkları atıp, amacına ulaşanların rehinesidir.
Kucağa oturur.

O koltuğa oturan...
İktidarın doğrularını bile desteklese, gizli işbirlikçi olmakla suçlanacaktır.

O koltuğa oturan...
Haksız kazancının hesabını kendi vicdanına bile veremeyeceği için, başkasına hesap soramaz.

O koltuğa oturan...
(Uyarmadın demeyin.)
O koltukta oturamaz.

O koltuğa bu şartlarda oturmaya kalkan, mezar soyucusudur... O koltuğu, sahibine, yani Deniz Baykal’a geri vermeyenin, Anıtkabir’e girmesi yasaklanmalıdır!

11 Mayıs 2010 Yılmaz ÖZDİL Hürriyet Gazetesi

 


 

Cumhuriyet Halk Plajı...



Ege ve Akdeniz'in sahilini temizleyip, mavi bayrakları boydan boya dikmişsin...
İzmir
Aydın

Muğla
Antalya
Mersin
Tam sezon açılıyordu ki...
Deniz çekildi!
Şezlong kavgası başladı.

Kemal'in şemsiyesini Önder açtırmıyor, Önder'in plaja girmesini Gürsel istemiyor, Gürsel'i Mustafa yüzdürmez, Mustafa desen, bırak havluyu, Cevdet'e günahını vermez, Cevdet'in kumdan kalesini Hakkı bozar, Hakkı'yı Muharrem duşa sokmaz, Muharrem'in şnorkelini Haluk tıkar, Haluk'un paletini Eşref yırtar, cankurtaranım diye ortalıkta gezinen Zülfü'nün şambrelsiz yüzemediğini herkes biliyor zaten... Ahali güneşte uyurken haşemalı mısırcı soyunma kabinine kamera yerleştirdi, karpuzcu kılığındaki Recep, fırsat bu fırsat “Kolibasili var” levhası asarken yakalandı! Tam sezon açılırken... Çoluğunu çocuğunu toplayan, memleketin dört bir tarafından gelmeye hazırlanırken, Halk Plajı'nın huzuru kaçtı.

Çünkü...
CHP'de 2'nci adam yoktur.
MHP'de 2'nci adam yoktur.
AKP'de 2'nci adam yoktur.

Taban şunu istiyormuş.
Örgüt bunu istiyormuş.
MYK filan... Hikâyedir.
(İstediğin kadar romantizm yap.)
Demokrasi başka şeydir...
Parti başka şey.

Alt tarafı, serbest, kelebek, kurbağalama, sırtüstü'dür ama, suyla şaka olmaz...
Öğrenmek şarttır, zaman alır.
Üstelik, mevzu sadece suyun üstünde kalabilme mevzusu da değildir.

Benden söylemesi... (iki)

Vatos var.
Ahtapot var.
Köpekbalığı var.
Hayatında kestane dikenine basmamış tatlı su demokratları “şöyle sörf yaparız, böyle yelken açarız” falan diye beach club'lardan ittiriyor ama...
Boy verirken boğulmayasınız!

 

Yılmaz ÖZDİL  Hürriyet Gazetesi  14 Mayıs 2010

 

 

 

CHP’nin başına Başbakan geçsin



Ermeni açılımı.
Kürt açılımı.
Alevi açılımı.
Roman açılımı.
Sanatçı açılımı.

Muhalefet açılımı yapılsın...
CHP’nin başına Başbakan geçsin.

Cumhuriyet Halt Partisi olsun.

Veya... Cumhuriyet Ak Partisi.

“Yedi göbek CHP’liyim, Baykal dönerse oyumu AKP’ye veririm daha iyi” diye mesaj atan okurlar verdi bu fikri bana... Başka aday aramanın âlemi yoktur.

Böylece, hem Başbakan’ın hakaretlerine maruz kalmaktan kurtulur CHP... Hem de “tek parti” suçlamasından kurtulur Başbakan... “İki parti”si olur.

Win-Win yani.

İktidar gezilerine Ata uçağıyla, “ana” muhalefet gezilerine “ana” uçağıyla gider... AKP’liler eminim hoşgörü gösterir, jest yapar, “ha bire Ata’ya binme, arada bir bunların Ana’sını da al git” derler.

Bu sayede, bavullarla beraber kargoda gitmeye razı oldukları halde, Başbakan’ın uçağına binemeyen laik görünümlü yalaka solculara fırsat eşitliği sağlanmış olur... “Yandaş medya”nın solundaki koltuğa oturur, “yoldaş medya” olurlar... Hep beraber yürürler bu yollarda, herkes yolunu bulur.

Başbakan’ın bırakın montajlanmış mahrem görüntülerini, ayağını yıkarken çekilmiş fotoğrafını basmaya bile kimsenin maçası yetmez... Komplo tehdidi ortadan kalkar.

Üstelik, 22 Mayıs, kurultay günü, Hitler İsmet’in Köşk koltuğunu Obama Celal’e teslim ettiği gündür... Ki, mübarek gündür.

Benden söylemesi... (üç)

CHP Genel Başkanı’nı o koltuktan kim uzaklaştırdıysa, onun hakkıdır o koltuk.

 

Yılmaz ÖZDİL Hürriyet  Gazetesi  15 Mayıs 2010

 

 


Benden söylemesi (dört)


Evet’in milyonlarca tarihi sonucu olacak, yıllarca yazacağız... Ancak tarihe geçen ilk sonucu, kendine hayır’ı olmayan Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Bi anlık gaflet değildir.
Bi buçuk senelik gaflettir.

Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, silsile halinde, diğerleri de yanlış gider çünkü.

İlk düğme...
Ankara’dan belediye başkan adayı olması bekleniyordu, Melih Gökçek’i kıstırmıştı, ekran düellolarından galip çıkmıştı... O da ne? O güne kadar kendisiyle ilgili satır yazmayan medyacı arkadaşlar, aniden, İstanbul’dan aday olursa patlayacağını, İstanbul’daki anketlerden açık ara Kılıçdaroğlu isminin çıktığını pompalamaya başladılar. Hobaraa, İstanbul adayı oldu.
(Kılıçdaroğlu İstanbul’a gelince, Melih Gökçek’e piyango vurmuş gibi oldu, apar topar karşısına çıkarılan Murat Karayalçın’ı daha önce iki defa ayıklamıştı, gene ayıkladı... Böylece, CHP Ankara’yı kazanabilecekken, medya gazına inandı, kaybetti, tarih başka türlü aktı.)


İkinci düğme...
Kılıçdaroğlu, İstanbul’dan aday oldu ama, İstanbul’da oturmuyordu, kanuna aykırıydı. Telaşla ikinci düğme iliklendi, Kağıthane Şelale Evleri’nde bi adres gösterildi, orada oturuyor dendi. Yandaş medya susup, seçimden sonra patlatacağına, hayatının kıyağını yaptı, orada oturmadığını, o adreste CHP’li meclis üyesinin oturduğunu belgeledi... 2 milyon 750 bin adet konut bulunan koskoca İstanbul’da ev kalmamış gibi, gidip, çakma adres göstermişlerdi yani.

Üçüncü düğme...
Çakma adres ortaya çıkınca, telaşla üçüncü düğme iliklendi, Kağıthane Gürsel Mahallesi’nde ev kiralandı, aha burda oturuyor dendi... Bu sefer de, orada değil, TBMM’nin Beşiktaş’taki misafirhanesinde kaldığı ortaya çıktı iyi mi... Villaları millaları götürenler kabak gibi ortadayken, memleketin en namuslu insanlarından biri, dandik ev yüzünden madara edildi.
(Neticede, Ankara’dan aday olmak için ha bire Gökçek’e vururken, kılına bile dokunmadığı Kadir Topbaş sildi süpürdü; Ankara gibi İstanbul da kaybedildi, Kağıthane de.)

Dördüncü düğme...
Yerel seçimden sonra Kılıçdaroğlu unutuldu, hakkında tek satır yazılmadı, bi ara Dersim meselesinde CHP’ye geçirince ne kadar şahane geçirdiği yazıldı, sonra gene unutuldu, kaset işi patladı... O da ne? O güne kadar kendisiyle ilgili satır yazmayan medyacı arkadaşlar, aniden, CHP’nin başına geçerse patlayacağını, anketlerden açık ara Kılıçdaroğlu isminin çıktığını, rahat yüzde 50 alır’ı pompalamaya başladılar. Hobaraa, CHP genel başkanı oldu.

Beşinci düğme...
Omuzlara alıp Ankara’ya oturttular, otobüse bindirip 70 tane şehir gezdirdiler, artık gerek kalmadığı için İstanbul’daki evin kirasını ödemediler; ev sahibi de başkasına kiraya verdi... E başkasına kiraya verilince, adrese dayalı kayıt yapıldığı için, o evde kim oturuyorsa seçim belgesi de ona gitti. Ayazda kaldı. Yandaş medya, ikinci kıyağını yaptı, taaa bir ay önce oy kullanamayabilir diye haber yaptı; muhtar telefon edip, uyardı. Yok canııım, milletvekilisin sen, istediğin yerde oy kullanırsın dediler, hayırlara vesile olalım derken, rezalete vesile oldular.
(Hadisenin ekstra hazin tarafı, Kılıçdaroğlu’nun 4 tane evi var, biri zaten İstanbul İçerenköy’de birader... Saçma sapan atraksiyonlar yapılacağına, ev mev kiralanacağına, İçerenköy’deki kiracısı çıkarılıp boş tutulsa bile, bunların hiçbiri yaşanmayacaktı.)

Ve, altıncı düğme...
 
Yapmayın etmeyin diye yazdığımızda bize küfür edip, şahane oluyor, muhteşem oluyor diye goygoylayan Truva atlarına inananlar... Bu işin Etro giydirmekle olmadığını, gerekirse fanilayla gezen ama işini iyi yapan kadrolarla başarılabileceğini öğrenmiştir umarım. 


14 Eylül 2010 Yılmaz ÖZDİL Hürriyet Gazetesi

 

 

 

Benden söylemesi (5)



Kahvaltı sofrasını hazırlayan kadın, bakmış ki, kocası günaydın bile demeden gazetenin spor sayfalarına gömülmüş...

Sitemkâr bi ses tonuyla “Eminim, bugünün ne olduğunu bile hatırlamıyorsun” demiş... Adam kaldırmış kafayı sayfaların arasından, evlilik yıldönümü olsa, değil, doğum günü olsa, o da değil, herhalde tanıştığımız günü unuttum diye düşünmüş ama, hiç bozuntuya vermeden gülümsemiş, elbette unutmadım diyerek, çıkmış işine gitmiş.

Öğleye doğru kapı çalınmış, kadın açmış, çiçekçi çocuk, nasıl unuturum imzalı kırmızı gül buketini uzatmış... Yarım saat geçmeden, gene kapı çalınmış, bu defa pastanenin çırağı, çikolata kutusunu teslim etmiş... Öğleden sonra gene kapı çalınmış, kurye, bi kutucuk bırakmış, kadın açmış ki, geçenlerde vitrinde beğendiği pırlanta kolye.


Kadın akşamı dar etmiş, ding dong, kapıyı açar açmaz kocasının boynuna atılmış, “Seni seviyorum bi tanem” demiş, “hayatımdaki en güzel Cumhuriyet Bayramı!”

Zordur unutkanlık...
Pahalıya patlar genelde.

Bakın, 29 Ekim resepsiyonu için Çankaya Köşkü’nden CHP’ye davetiye gönderildi. “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yazmıyor, sadece Türkiye Cumhurbaşkanı yazıyor, bu ne rezalet” diye, ortalığı ayağa kaldırdılar. Çankaya Köşkü şırrakk diye dayadı eski davetiyeleri, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer döneminde de aynı sıfatın kullanıldığını belgeledi.

Necmettin Erbakan’la Abdullah Gül’ün doğum günlerinin 29 Ekim olması, zaten yeterince matraktı... CHP’nin hafızası sayesinde, daha şimdiden, Abdullah Gül’ün hayatındaki en güzel Cumhuriyet Bayramı oldu!

Üstelik...
Kahvaltıda “Resepsiyona katılmıyoruz” dediler, akşam yemeğinde genel başkan çıktı “Katılabiliriz” dedi. E haliyle genel başkanın yemeğine katılan yandaş medyacılar, katıla katıla bi hal oldu.

Halk Fırkası vardı...
Bunlar da Cumhuriyet 
Halk Fıkrası herhalde!

 

Yılmaz ÖZDİL Hürriyet Gazetesi 16 Ekim 2010

 

 

 

 

Benden söylemesi (6)



Aslında her şey, Şero’nun genel başkanlık koltuğuna kıvrılıp, uyuya kalmasıyla başladı...

Sabah 12’nci kattaki makamına geldiğinde Şero’yu koltuğunda gören Kılıçdaroğlu, sinirlendi, “koltuklar kimsenin babasının malı değildir” diyerek, ensesinden tuttu ve asansöre koydu. Uyku mahmurluğuyla 4’üncü katta inen Şero, kapıyı açık görünce, gitti, genel sekreterin koltuğuna kuruldu, patileriyle tüzüğü çırmalamaya başladı. Makamına geldiğinde Şero’yu koltuğunda bulan Önder Sav, “tasalluttur bu” diyerek, parti meclisini topladı. Kriz çıktı.


Gazeteciler binaya doluşunca, Kılıçdaroğlu’nun Hakkı Suha’yı görevden alıp, Şero’yu teşkilattan sorumlu genel başkan yardımcısı yaptığı iddiası kulislere düştü... Karşı hamle yapan Sav, Gürsel Tekin’i görevden alıp, Şero’yu MYK üyeliğine atadı. Gürsel’e gıcık olan il başkanlarının Şero’ya destek için imza topladığını öğrenen Kılıçdaroğlu, gıcık olduğu Muharrem İnce’yi görevden alıp, Şero’yu Meclis Grup Başkanvekili yaptı.


Kılıçdaroğlu ekibinin 12’nci katta, Sav ekibinin 4’üncü katta toplandığı sırada, Şero’nun orta yolu bulup, 8’inci katta Baykalcılarla buluştuğu bombası patladı... Entivi’ye telefonla bağlanan Canan Arıtman iddiaları yalanladı, ancak, vejetaryen olan Nur Serter’in neden yarım kilo ciğer sipariş ettiği sorusunu cevapsız bıraktı.

İşte o anda, Kılıçdaroğlu’nun üç saniye önce genel sekreter yaptığı Nihat Matkap’ın ismini çizip, Şero’yu genel sekreter yaptığı öne sürüldü. Yargıtay Başsavcısı’ndan “kardeşim, 30 tane genel sekreter olur mu?” uyarısı alan Kılıçdaroğlu, mecburen, İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan’ı görevden alıp, Şero’yu tekrar genel başkan yardımcısı yaptı. Görevden alındığını duyan Sav, aradaki üç saniyelik boşluktan faydalanıp, Şero’yu genel sekreter yaptı.

Parti içi hassasiyetler noktasında tecrübesiz olan Kılıçdaroğlu’nun, hamsi hastası olan Şero’ya nazire yaparcasına balık lokantasına gitmesi ipleri kopardı... Tam o sırada, Rahşan Hanım’ın, “Bülent kedileri çok severdi” demesi, tuz biber ekti tabii... Binanın önünde toplanan bir grup “Başbakannn Şerrro” sloganları atmaya başladı. Yumruklaşmalar oldu.

Bu gelişmeler üzerine huzuru kaçan Şero, giriş katındaki makam sepetini boşaltıp, dama çıktı... İki-üç sene önce kısırlaştırıldığı için “mart ayı”ndaki muhtemel kongrelerde herhangi bir tehdit söz konusu değil; kısır tartışmalarla netice alması imkânsız... Ancak, ilişkilerine dikkat etmezse, partiden ihraç edilmesi sürpriz olmaz. Gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz sayın seyirciler...

Yılmaz ÖZDİL Hürriyet Gazetesi 5 Kasım 2010

 

 
 

 

Benden söylemesi (7)

Genel seçime günler kalmıştı...

“4 trilyon liralık hisse senedi var, mal beyanında göstermedi” dediler. Basın toplantısı yaptı, belgeleri gösterdi, 4 trilyon filan olmadığını, bugünkü parayla 4 bin lira olduğunu kanıtladı. Yalan haberi manşet yapanlar pişkin pişkin sırıtıp “pardon” dediler, “hesaplarken sıfır hatası yapmışız!”

CHP kurultayına günler kalmıştı...

“İsviçre’de kızının adına gizli hesabı var, en son 7 milyon dolar yatırıldı” dediler. Dava açtı. Adalet Bakanlığı İsviçre’ye sordu. İsviçre devleti “haber yalan, bütün kayıtları inceledik, böyle bir hesap yok” dedi.

Aynı kurultaya günler kalmıştı...

Bülent Ersoy çıktı, “sahne yasağımı kaldırmak için bugünün parasıyla 1 trilyon lira istedi” dedi. Görüşmeye mafyacı İnci Baba’nın aracılık ettiği yazıldı. Hatta “sahne yasağını rüşvet dağıtarak kaldıracağı” iddia edildi. Dava açtı. Hepsi palavra çıktı. Bülent Ersoy tazminat ödemeye mahkûm edildi.

Belediye seçimine günler kalmıştı...

“Ankara’da oturduğu villa kaçak” dediler. Tapuyu gösterdi. “Antalya’da arazi aldı, CHP’li belediyeye imarı değiştirtti” dediler. Araziyi taa 1987’de, CHP’nin kapalı olduğu dönemde aldığı, bölgede yapılan imar değişikliklerinin de CHP’yle alakasının olmadığı ortaya çıktı.

Aynı seçime günler kalmıştı...

Ergenekon’un kilit ismi ilan edilen ve Kanada’da yaşayan sahte hahamı TRT’de canlı yayına çıkardılar, “Deniz Baykal MİT ajanıdır” dedi. “CHP’nin başına derin devlet operasyonuyla geçirildiğini” iddia etti. Dava açtı. TRT, tarihinin en büyük tazminatını ödemek zorunda kaldı... Yalandı.

CHP kurultayına günler kalmıştı...

Kaset komplosu patladı.

N’oluyor demeye kalmadı...

“340 bin dolara yat aldı” dediler.

O da yalan çıktı.

Referanduma günler kalmıştı...

“Twitter’den mesaj verdi, CHP’nin yeni yönetimini ağır şekilde eleştirdi” dediler. Twitter mwitter hesabı olmadığı, hatta, söz konusu twitter hesabının evet’çi bir gruba ait olduğu ortaya çıktı.

Genel seçime günler kaldı...

Kılıçdaroğlu’nun kankası olan muhabir kız çıktı, “Meclis’teki odasında beni taciz etti” dedi.

 

(Bu son çirkin iftirayı... Geçen hafta durup dururken bizzat Kemal Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilen “Anket yaptırdık, oyumuz bir tek Antalya’da artmıyor” açıklamasıyla beraber okumak lazım.)

 

Medyadaki Truva atlarının goygoyuyla şuurunu yitiren; Baykal giderse yüzde 1500 oy alacağını zanneden CHP’liler ne kadar farkında bilmiyorum ama... Silivri’ye gönderilemediği için evine gönderilen Baykal, aday gösterilmesin, milletvekili olmasın isteniyor... Bitirici amaç bu.

 

Yılmaz ÖZDİL Hürriyet Gazetesi 11 Mart 2011

 

 

Benden söylemesi (final)



“Benden söylemesi” demiştik. Sıra geldi “e söyledik size”ye...


AKP’nin 2002’den beri yaptığı en vahim taktik hata, Habur’du. Belki tasarlayarak, belki mecburen ama, vahim hataydı. Subayların içeri tıkıldığı dönemde, PKK’lıların resmi üniformalarıyla Kandil’den inip, adeta kırmızı halıyla karşılanması... AKP’ye oy verenlerin zihninde “ilk kez” tereddütler yaratıyor, “tufaya mı geliyoruz” endişesi hâkim oluyordu.

Seçim sonuçlarını noktasıyla virgülüyle bilen Adil Gür, dün açıkladı... Habur’dan sonra, AKP erimiş, yüzde 32’ye inmişti. Buna mukabil, CHP aniden 28’e, MHP 18’e fırlamıştı.

Bir ay sonra... A-aaa?

Kılıçdaroğlu durup dururken “Dersim krizi” çıkardı. Kendi yöneticisi Onur Öymen’i kameralar önünde infaz etti. Toplum nazarında “soykırımcı” durumuna düşürüp, derhal istifaya çağırdı. O güne kadar sanki suçmuş gibi Kılıçdaroğlu’nun Alevi ve Kürt olduğunu yazan tetikçiler, ayakta alkışladı.

Şak... Kaset patladı.Basın’ç uygulandı.

CHP’nin yedi sülalesine dümdüz giden borazanlar, CHP’ye akıl vermeye başladı. Oyların çığ gibi yuvarlanacağını, sandıklara sığmayacağını, tek başına iktidar olacağını yazdılar. Faili meçhul anketler ekranlarda parlatıldı, “şu anda bile yüzde 35’e ulaştı, bu gidişle yüzde 45’i rahat rahat bulur” denildi. CHP’liler yedi. Hep birlikte 10’uncu Yıl Marşı söylendi.

“Aman ha kardeş, benden söylemesi” dedim. Vay sen misin... “Baykal’ın köpeğisin” diyen zarif mesajlar aldım. İnternet hadi neyse de, suratıma tükürülmesi için cep telefonumun numarası dağıtıldı, hakikaten ayıptı. Basına özgürlükten bahseden CHP örgütlerinde yazılarım yasaklandı. Kafası kurcalanan Atatürkçü gençlere “cemaatin örtülü ajanı” olduğum söylendi. Hatta şöhretli bi CHP’li AKP’den para aldığımı iddia etti.
Ki, adını yazsam şoke olursunuz.

Bilahare...Eski genel başkanı satıp, yeni genel başkanı omuzlara alanlar, boş şişe gibi kapının önüne konuldu. CHP’nin üyesi bile olmamış tipler, paraşütle indirildi, CHP’de genel başkan yardımcısı yapıldı.

Boş şişeler utanmadan arıyor, arkamdan savurdukları küfürler için “özür” diliyorlardı. Canınız sağ olsun filan diyerek, eşşeği Niğde’ye doğru sürmelerini tavsiye ettim.

Ve, seçim dönemi geldi...
Ne özerklik kaldı, ne anadilde eğitim, askerlik yapmıycaz dedi, açılımın feriştahını yaptı, Anayasa’daki Türk kelimesini bile silmeyi vaat etti “yeni” CHP.

“Süpersin” dediler.

Başbakan’ın bırak gülümsemeyi, gülmekten yerlere yattığını tahmin ediyorum... Bi anda dümeni kırdı. Milliyetçi oldu. Hazır MHP’de de kasetler servis edilmişken... Bayrak dedi, şehit aileleri dedi, “Apo’yu asardım” bile dedi. Habur unutuldu. “Yeni CHP” sayesinde.

Aslında çok matraktır...
Ha bire konuşan Bülent Arınç yanlışlıkla ağzından kaçırdı, “Bunlar ne yapıyor böyle, CHP’nin kurumsal kimliğiyle oynuyorlar” dedi... Gene uyanan olmadı.

Netice? Ampul, avize oldu.

Testi kırılmadan önce, okurları küstürüp, kariyerimizi riske atma pahasına, “benden söylemesi” dediğimiz için müsterihiz. Ancak, doğruları konuşmak için, en az iki kişi gerekir, biri doğru söyleyen, biri doğru anlayan... Lafı poposundan anladığın zaman, kıymeti yok.


Yılmaz Özdil Hürriyet Gazetesi 14.06.2011

 

 
 
  Bugün 48 ziyaretçi (51 klik) kişi burdaydı!


˜*•. ˜*•.•*˜ .•*˜
˜*•. ˜”*°•.˜”*°•.•°*”˜.•°*”˜ .•*˜
˜”*°•. NurettinTorun.TR.gg .•°*”˜
.•*˜ .•°*”˜.•°*”˜”*°•.˜”*°•. ˜*•.
.•*˜ .•*˜*•. ˜*•.
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol